Hürriyet

>

29 Temmuz 2010 Perşembe

Son Hava Bükücü- Avatar


Her zaman hikayelerden hoşlandım. Kimi bir filmin oyuncularından, kimiyse görsel etkilerinden hoşlanırken, ben karakterlere, onların gelişimine ve öykünün içinde yuvarlanışlarına kapılırım. O yüzden de ayırt etmeden film ve kitaplara bırakırım kendimi. Çocuk ya da yetişkin farketmez. Hem en komiği nedir bilir misiniz? En dokunaklı öykülere, en belirgin karakter yolculuklarına çocuk filmlerinde rastgelirim. O yüzdendir ki, Nichelodion, kaliteli çizgi hikayeleriyle takip ettiğim bir kanaldır. İşte Avatar'ı buradan tanırım. Her akşam, oğlum okuldan döndüğünde, beraberce otururuz ekran başına ve o mükemmel dünyanın içine akıveririz beraberce. Oğlum ne kadar anlıyor o ayrı, ama ben çok temiz ve derin bir hikaye buldum bu çizgi dizide. Şimdiyse film olmuş, 3-D karşımızda. Tabi tüm diziyi bir filme sığdırmak, hem de bu kadar derin bir öyküde imklansız. Zaten bu nedenle sadece birinci kitap filme konu olmuş. Heralde devamında üç film daha olacak, ne de olsa dört kitap tamamı. Ama tabi belli olmaz. Neyse, gelelim bence önemli olan konuya, yani öyküye. Gerçekten de çok sağlam bir hikayesi var bu filmin. Üç ayrı karakter grubunun hem içsel hem de görsel bir yolculuğu kısaca. Birinci kahraman Avatar. Dört elemente söz geçirebilen ve ruhlar ile insanları kaynaştırabilen tek insan. Dört elementin temsil edildiği dört farklı ulusun savaşı sırasında tek birleştirici kişinin Avatar olması kaçınılmaz gerçek. Ama ne yazık ki sadece bir çocuk. Onun yolculuğu bu büyük görevi kaldırabilecek kadar olgun olması üzerine. Küçük bir çocuktan, inanılmaz güçlerini, taraf tutmadan ve zarar vermeden kullanmasını bekleyecek kadar olgun insana doğru bir yolculuk. Düşününce, 40 yaşındaki bir adam için bile ne kadar zor. Ama yanında her zaman güveneceği iki arkadaşı var. Zaten onlar da ikinci kahramanlar, Katara ve Soka. Anneleri ateş ulusu tarafından öldürülmüş, babaları savaşta, iki kardeş. Katara kendi kabilesinin tek ve son su bükücüsü, bu yönüyle Avatara benziyor, çünkü, o da dünyada yaşayan tek hava bükücü.Sokanın erkek olması, Kataranın ise avatarın aklı ve vicdanı olması gelişim hikayelerinin temeli. Son ve bence en önemli kahraman ise Prens Zuko. En dokunaklı hikaye ona ait. Babası ateş kralı tarafından, daha fazla insan ölmemesi için yaptığı itiraz sonucu cezalandırılıp babasıyla dövüşe zorlanan, babasına el kaldıramaması sebebiyle babası tarafından önce dövüşte yakılıp, sonra da sürgüne yollanan prens. Başına gelenler sadece iyi niyeti ve vicdanlı olmasıyla ilgili, ama sonuç onu acımasız yapar ve onurunu kurtarıp babası tarafından affedilmek için Avatarın peşine düşer. Yanında, ona her zaman destek olan amcası vardır. Ve bu üç kahraman grubundan en büyük yolculuğu bence Zuko yapar. Başta tek derdi babasının affıyken, doğruyla yanlışı ayırt etmeye, öfkeyle değil akılla karar vermeye, ve gücüne rağmen vicdanlı olmaya giden yolu amcasının sayesinde bulur. Tüm dizi boyunca avatar ve arkadaşlarının kaçtığı korkunç düşman, aslında sadece kendi kaderiyle savaşan başka bir şanssız çocuktur, o kadar.
Merak etmeyin, ne filmi ne de sonunu anlatmayacağım. Seyrederken sadece bir çocuk filmi deyip geçmenizi engellemek için hikayesine dikkat çekmek istedim. Zaten meraklıları biliyor tüm bunları. Çünkü ister inanın ister inanmayın, tüm dünyada inanılmaz bir izleyici kitlesi var bu çigi dizinin. İnternette tüm bölümlerini, uluslararası forumlarını rahatlıkla görebilirsiniz. Her dizisini felsefesini tartışan gruplar bunlar üstelik. Çocuk olmadıklarını da rahatlıkla söyleyebilirim. Film, dizideki detaylara -mecburen- fazla girmeden, görsel olarak oldukça doyurucu, akıcı bir şekilde çekilmiş. Dizinin takipçisi bir hayran olarak Prens Zuko ve amcasının karakter oyuncu seçimini beğenmediğimi söylemeden geçemeyeceğim. Keşke çizgi dizideki kadar babacan bir amca ve içindeki öfkeyi dizginleyemeyen çekici bir genç erkek figuru bulabilselerdi. Ama sanırım yönetmen, kendi gençlik görüntüsünü bu karaktere uygun görmüş. Kimbilir, belki o da, benim gibi, en çok Zukoyu kendine yakın görmüştür:))
Bu sıcaklarda sinemeya mı gidilir diyebilirsiniz, ama ben kalkıp Bodrumda gitmişsem, inanın siz de vakit bulup gidebilirsiniz. Sırf öykünün hatırına...
İyi seyirler....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder