Hürriyet

>

3 Kasım 2013 Pazar

Düğmeler ve Yılmaz Özdil

  Zor zamanlardayız. Sevgili okur, bilirsin siyasete çok bulaşmamaya (yazılarımda) çalışırım. Çünkü politika yazmayı sevmem, bu işi beceren kişilere bırakıp kendi edebiyat dünyamda kalmayı tercih ederim. Ama özel yaşantımda bu sayfalara yansıtmadığım kocaman bir muhalefet yüreğim var. Gezi olaylarında Taksim'de, ODTÜ olaylarında (ODTÜ'lü olmanın verdiği hakla) Ankara'daydım. Buralara yansıtmadığım nice sahnelere tanık olup, yüzlerce farklı görüşü dinledim. Elimden geldiğince insani tarafımla gözlemlemeye çalıştım ve şu sonuca vardım.  Artık hiç bir parti önemli değil, tek gereken herkesin hakkını ve rızkını, ülkenin bütünlüğünü kollayan, koruyan ve gözeten adil bir yönetim. XYZ partisi olsun umurum değil, yeter ki, insanca yaşama şansı bana tanısın, alıştıklarımdan da eksik etmesin. Hukukuna güvenebileyim. Sadece beni ilgilendiren inancım, devlet eliyle bana dayatılmasın. Kendi inancıma uygun ibadet yerlerine rahatça gidebileyim, ya da inanmamayı seçtiğimde kimse beni yargılamasın. Oruç tutmadığım için dayak yemeyeceğim, içkime, yapacağım çocuk sayısına, doğurmak istemediğim bebeklerimi aldırma kararıma karışmayan ama bana destek olan bir yönetim. Gezi parkında da toplanan gençlik bunu talep etmemiş miydi?

Eskiden oy verme gelenekleri ailelerden çocuklarına devredilirdi. Biz ailecek CHP'liyiz derlerdi, ya da hep sağ partiye oy veririz. Karı-koca birbirinden farklı oy vermez, çocuklarını da aynı partiye alıştırırdı. ( Komik ama Japonlarda da durum böyleymiş. Kazua İshigura'nın kitabı Uzak Tepeler'in bir bölümünde, değişen devirle birlikte kocaların, eşlerini, attıkları farklı oylar yüzünden artık dövemedikleri anlatılır.) Şimdi ise on yıllık bir parti, sağ parti yokluğunu da fırsat bilerek, hem sağ görüşlü, hem de muhafazakar halkın oylarını topladı, gelenekleri yıktı, geçti. Peki sadece yıkılan gelenekler mi?

Bumerang Deneyim Günleri kapsamında on blogger işte bu soruyu Yılmaz Özdil'e sorma fırsatı yakaladık. Gerçi görüşleri zaten belli olan, düşündüğünü de açıkça yazan bir gazeteci olduğu için üç aşağı beş yukarı siz de yanıtı tahmin edersiniz. Ama sevgili okur, yazarınız aldığı yanıtları size görev aşkıyla aktaracak. Bu arada objektif bir yazı beklemeyin, tamamen şahşi görüşlerimi de içeren, benim bakış açımdan yazılmış özet bir metin bekliyor sizleri. Konum olan edebiyatı da işin içine katmadan edemedim. Hem Yılmaz Özdil'in söylediği gibi her gazeteci sübjektiftir. Ben buna bir de tarihçileri eklemek istiyorum ( Yıllar sonra Gündüz Vasaf'ın yazılarında bu gerçeği destekleyen nice örneklemeler okudum). İlk defa tarihin öğretildiği ülkeye göre değişebildiğini 16 yaşımda Rumlardan öğrendim. Kıbrıs harekatını yıllarca kahraman ordumuzun Kıbrıslı Türkleri (annem ve ailesi de bu gruba dahildir) vahşi Rumlardan kurtardıkları haklı bir operasyon olarak görürken, aynı olayı Rumların, okulda ülkelerinin işgali olarak okuduklarını gördüm. O zaman zaten iki toplumun dönülemez bir biçimde koptuğunu anladım. Annan Planı bir hayaldi sadece! Nerden nereye, başka bir yazının konusu olsun bu, bir de Kıbrıslı Türkten dinleyin Kıbrıs'ın sorunlarını...

İki saatlik soru-cevap seansını an ve an anlatmama imkan yok. Ne gazeteciyim ne de ses kaydı tuttum. Aklımda kalanları aktarırken, ses kayıtlarından yazmış olan blogger arkadaşlarımın sitelerine linkler verdim, böylece detayları daha net görebilirsiniz.

Öncelikle Medyayı Eleştirdik

Bu dönemde penguen medyası var malum. İktidarın sesi gibi hareket eden bir basın ve yayın birliği. Bu her gerçek gazeteci gibi Yılmaz Özdil'i de rahatsız ediyor. Korkuyorum ve endişeliyim diyerek başlıyor konuşmasına ve satılmış medyaya verip veriştiriyor. Hürriyet'ten neden hala atılmadığını sorduğumuzda (Bekir Coskun ve Oktay Ekşi'nin akıbeti ortada), kızıyor ve AKP'nin bu soruyu pompalattığını söylüyor. Aydın Doğan'a sormalıymışız. Hakikaten de sormak istiyorum, Sayın Aydın Doğan, Bekir Coşkun giderken neden Yılmaz Özdil kaldı ve onun köşesine yerleşti? Bu kadar sıkıştırılmış bir ülkenin basıncını ara ara boşaltmaya yarayan bir tahliye borusu görevi mi görüyor muhalif yazarlar? Bu noktada sevgili blogger arkadaşım http://banunundunyasi.com 'na linkimi veriyorum. Oradan ses kayıtlarından derlenmiş net yanıtları görebilirsiniz.

17 yaşındaki blogger arkadaşımızın bu medyayla ne yapacağız sorusu üzerine de seyretmeyin, almayın, o zaman değişmek zorunda kalırlar diyerek gayet mantıklı bir çıkarımda bulundu. Beğenmediğin gazeteyi alma, kanalı seyretme, geliri düşerse ya kapanır, ya da değişmek zorunda kalır. Yaşasın kapitalizmin gücü ( Ayn Rand okuyun derim, kapitalizmin nasıl propagandası olurmuş görün. Atlas Silkindi ve FountainHead başlangıç için yeter, okuduktan sonra zaten YETEER diyeceksiniz. İyi ki bunu hatırlattım kendime, bu kitaplar için de bir yazı şart oldu.)

Muhalefeti Konuştuk

AKP'nin büyük başarısının altında CHP'nin beceriksiz muhalefeti yatıyor. Özenle hazırlanmış, AKPnin 0n yıl daha iktidarda kalmasını sağlayacak tam bir başarısızlık projesi. Gezi olaylarının da sebebi bu değil mi zaten, yetersiz muhalefet. Toplum her zaman siyasilerden önde gidiyor. Meselenin sağ-sol ayrımı kalmamıştır, mesele ülkenin Atatürkçü çizgiden çıkması meselesidir.
 (Burada da Portekizli Nobel ödüllü yazar Jose Saramago'nun Görmek isimli romanını tavsiye ederim. Toplumun siyasilerden önde olmasının ne demek olduğunu ve siyasetçilerin bunu nasıl hoyratça çözmeye(!) çalıştığını hayretler içinde okuyacaksınız. Gerçi bir çoğunu Gezi parkında zaten yaşadınız, yabancılık çekmeyeceksiniz.)

Peki Ülke Nereye Gidiyor?

Genel Kurmay terörist olarak hapiste, TSK hapiste. Şu anda Türkiye tam bir Din Devletidir. Hukuk kalmamıştır. 80 ihtilalinde bile hukuk bu denli taraflı değildi. AKP ve başbakan dil, din, ırk ayrılığı gözeterek ülkeyi bölmekten hüküm giymiştir. Laiklik karşıtıdır, şu anda yaşadığımız ülke laik bir devlet değil, din devletidir. Sahte delillerle insanların hapiste çürütüldüğü bir ülkedir artık burası. Sevgili blogger arkadaşım Evdeyazar, yine ses kayıtlarıyla tam metni yazmış, bu linkten ulaşabilirsiniz. http://evdeyazar.blogspot.com/2013/11/bumerang-ylmaz-ozdil-etkinliginde-neler.html

(Buraya da en iyi uyan kitap Franz Kafka'nın ünlü DAVA adlı romanıdır herhalde. Hala okumadıysanız ne duruyorsunuz, bugünleri, Balyoz ve Ergenekon'u bundan daha iyi anlatan başka bir roman var mı?)


İzmir?

AKP İzmir'de anca gider, Aziz Kocaoğlu ara farkla seçimi alır. Türkiye'nin en dürüst belediyesi İzmir, çünkü açık bulma ümidiyle sürekli denetleniyor. Her gün toplu taşıma araçlarına para karşılığı belediye başkanını yeren insanlar biniyor, 100 dolar karşılığında kafelerde başörtülüler oturuyor. Ama İzmir'i değiştiremezler. Dünyada bir kurtuluş savaşının başlayıp bittiği tek şehirdir İzmir. Her sokağı cumhuriyet kokar, semtleri ve sokak adları özenle seçilmiştir. İzmir hangi zihniyette direniyorsa Türkiye oraya gider, onları korkutan da bu. İzmir bilinci yayılıyor. Manisa, Muğla, Balıkesir'i kaybettiler. İzmir'i para ile, yalaka medya ile satın alamazlar. Burada yine sevgili blogger arkadaşım Kaan Göktaş'a veriyorum linki. Çünkü bu konuda Yılmaz Özdil ile tam bir fikir birliği içinde değil. Ne de olsa yazar ve hayranları toplantısı değildi bu sohbet, karşı görüşler de olmalı. http://www.kaangoktas.net/post/65842382575/kose-yazar-n-n-egosu buradan İzmir ve Türkiye gerçeğini Kaan'ın bakışından okuyabilirsiniz.

Bir de İzmir'li sevgili blogger arkadaşım durumbildirimi İzmir ile ilgili oldukça uzun bir metin yazmış, paylaşmak isterim
http://durumbildirimi.com/2013/11/01/yilmaz-ozdil-ile-bir-dilim-sohbet/

Ülkenin kutuplaşması

Öyle bir bölündük ki aynı takımın taraftarları bile ayrı düştü ( Çarşı-1453 ). Bizi bir arada tutan Mustafa Kemal çimentosu hasar almıştır. Hemşire doktordan, pratisyen hekim uzman hekimden, astsubay subaydan nefret eder hale gelmiştir. Bir değerini ötekileştiren, bundan da hüküm giymiş bir parti var karşımızda. Bir blogger arkadaşımız "bizim de birbirimize düşesimiz varmış " diyerek çok da yanlış olmayan bir saptamada bulundu. Gülüştük. Yılmaz Özdil burada, yıllarca hükümetlerin hoyrat davrandığı halkın kendisini hırpalamayacağını düşündüğü için AKP'yi seçtiğini söyledi.


ODTÜ

Üniversitelerin ele geçirilmesi ile öğrencileri ele geçiremediler. Bunu Gezi sürecinde gördük. YÖK'e, hükümete yakın seçilmiş (!) rektörlere rağmen, gençler içlerindeki devrim geniyle ayağa kalktılar. Kimsenin bir araya getiremediği taraftarlar tek yumruk oldu, DİSK ve TUSİAD şu an aynı fikirdeler. Bunu CIA bile başaramamıştır bu ülkede. Bunu yok sayan iktidar ve siyasetçiler kaybetmeye mahkumdur. Odtü'ye yapılan saldırılar sadece onu güçlendirir.

Çok Tepki Alan Halk TV Konuşması

Tayyip Erdoğan'ın kötü bir adam olması Esad'ı iyi yapmaz. Esad'la röportaj yapılabilir, Cumhuriyet Gazetesi bunu başarıyla yapmıştır. Ama CHP'nin kanalında kendi söyleyemediklerini Esad'a söyletmek olmaz. Yüzüne söyleyin, ben öyle yapıyorum, köşemden yazıyorum. O röportajı NTV, CNN yapsa olur (gerçi korkularından yapamazlar), ama halk TV parti kanalıdır. Bunun dışında Gezi sürecinde harika bir iş yapmıştır, halkı habersiz bırakmamıştır, takdire şayandır.

Sevgili okur, iki saatte tabi bir sürü başka şey de konuştuk. Ufak bir özet almak istersen sevgili blogger arkadaşım üşengeçsef'e bir bak derim http://usengecsef.blogspot.com/2013/11/ylmaz-ozdille-soylesideydik.html .

Bir de bu söyleşinin fantastik bir dünyaya uyarlanışı var ki, okumadan geçmeyin derim. Yine sevgili arkadaşım Kayıpruh bambaşka bir kurguyla sohbeti özetlemiş http://kayipruh.com/2013/11/01/yilmaz-savascilarin-ulkesi.html

Son olarak gelelim bana. Aslına bakarsan sevgili okur, ben gazeteci değil, insan Yılmaz Özdil'i tanımak isterdim. Kişisel sorular sormak isterdim. Ama soru adetimiz sınırlı olunca sadece bir tek özel şey sorabildim, Yılmaz Özdil ne okur? Kemal Tahir ile Türk edebiyatının bittiğini düşünüyor ünlü gazeteci. Merakı da mikro tarihmiş. Benim de son derece meraklı olduğum, yazılarımda da yeri geldiğinde keyifle kullandığım bilgilerdir bunlar. Örneğin neden erkeklerin düğmeleri sağdan sola iliklenir de kadınlarınki soldan sağa? Bu sorunun cevabını düğme tarihinde bulabilirsiniz, ben de oradan öğrenip çok gülmüştüm. Sevgili Yılmaz Özdil'e yanıtı buradan verip sevgilerimi gönderiyorum,
Avrupa'dan gelmiş bir gelenektir. Erkeklerinki sağ elin kullanımına dayanan pratik bir ihtiyaçtan kaynaklanırken, kadınların hizmetçileri tarafından giydirilmesi bu farklılığın nedenidir. Gördünüz mü, aristokrat Avrupalı kadınlar sebebiyle bugünün modern, hizmetçisiz ve sağ elini kullanan kadını düğmelerini soldan sağa iliklemek zorunda.
(Kaynak: Gündelik Hayatımızın Tarihi - Kudret Emiroğlu S:256 Dost yayınları 2001)

Katılan bloglar:

*Söyleşiye birlikte katıldığım diğer 9 bloggerın yazılarına da aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz..
http://evdeyazar.blogspot.com/2013/11/bumerang-ylmaz-ozdil-etkinliginde-neler.html
http://durumbildirimi.com/2013/11/01/yilmaz-ozdil-ile-bir-dilim-sohbet/
http://banunundunyasi.com/?p=3817
http://www.otekiyuz.com/yilmaz-ozdil-izlenimleri-1/
http://normalbiadam.tumblr.com/
http://usengecsef.blogspot.com/
http://www.modagrafya.com/
http://www.kaangoktas.net/
http://kayipruh.com/2013/11/01/yilmaz-savascilarin-ulkesi.html




5 yorum:

  1. O gün gerçekleştirdiğimiz söyleşiyi senin yorumunla okumak da çok keyifli oldu. Ellerine sağlık. Ayrıca http://kayipruh.com'a yaptığın güzel yorum için çok teşekkür ederim :)

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim Kayıpruh, tam bir röportaj yazmak istemedim, içine hafif edebiyat katmaya çalıştım, sizlerin yazılarını da kaynak olarak hem kullandım hem de gösterdim. Bloguna bayıldım bu arada :)

    YanıtlaSil
  3. tebrikler.. güzel bir yazı olmuş diğer arkadaşların da yazılarını sayenizde görmüş oldum...
    uzun süredir ortalarda gözükmüyorsunuz umarım her şey yolundadır.. Belki bu sene de BUMERANG Oscar ödüllerinde karşılaşırız?
    Hem bu sefer ben ''en uzman blog'' dalında adayım.. daha oy vermediyseniz oyunuza talibim efenim.. :)

    görüşmek üzere..

    YanıtlaSil
  4. Özgehan, haklısın epeydir gözden uzağım. Hem işim hem de kendi edebiyat yolculuğum için bir süre yazmayı bıraktım. Sadece okuyorum, çok okuyorum. Her şey yolunda, Bumerang'a bu yıl katılmıyorum, çünkü hak etmedim, çalışmadım bu yıl :) Oyum senindir :)

    YanıtlaSil
  5. Çok güzel yorumlamışsınız, kaleminize sağlık.. Güzel bir etkinlikti ve sizlerle tanışmak, bu etkinliğe daha da anlam kattı, sevgiler..

    YanıtlaSil