Hürriyet

>

15 Haziran 2011 Çarşamba

İmdat Doğuruyorum!


Eşim;
-Komik bir şeyler yazmak mı istiyorsun? Yaz o zaman doğumunu, lohusalığını, dedi.
-Ama o dönem ben komik değildim ki, sadece mantıksızdım, diyebildim. Haklıydı aslında.
Doktorum, normal doğuma beni ikna etmeye çalışırken, aklımdan tek geçen düşünce, tuvalet penceresinden eve sokulmaya çalışılan piyano görüntüsüydü. O küçücük yerden nasıl hasarsız, ziyansız geçer piyano, aklım almıyor. O durumda piyano, pencereden daha kıymetli olduğu için, zarar gelmesin diye kırıverecekler pencereyi hafiften. Ama o benim pencerem ve kırdırmak istemiyorum. Ben daha kullanacağım o pencereyi bir kere. Hem ne malum tamir ettiklerinde eskisi gibi olacağı? Tabi, oturduğunuz yerden kolay başkasının penceresini kırmak. Kolaysa evinizi ayakta tutan sütununuza bir çentik attırıverin doktor bey.
-Ama isterseniz daha önce sezaryen de olabilir, minik annelerin bebekleri de miniktir, doğanın kanunu, içiniz rahat etsin. Zümrüt Hanım?
-Buyurun?
Aklımdan geçenleri Allahtan duymuyor. Ne saçma bir laf, minik annenin minik bebeği. Siz bu minik annenin kocasını gördünüz mü? 1.90 ‘a 96 kglık bir dev. Ya oğlum babasına çekerse? Hangi doğa, bir kanişle bir St. Bernardın çiftleşmesine izin vermiş de kanunlarını buna göre düzenlemiş? Sanki biz çok doğalız da kanunlarını uygulayacağız. Geçiniz efendim, bizim bina yapısal olarak zaten küçük, penceresi de ona göre tabi, piyano babasına çekerse, gitti bizim pencere....
-Mümkünse ben sezaryen tercih edeceğim.
Deli mi ne, normal falan doğurmam ben.
-Ama doğal yolu denesek, yapısal olarak bir kusurunuz yok, hem doğum esnasında acı çekmenizi engelleyecek hormonlar da iş başı yapacak korkmayın.
Benim değil, kocamın yapısal bir kusuru var doktor bey, adam iri ve bebek ona çekecek diye ödüm patlıyor. Zaten içerde şimdiden yer kalmadı, ayakları ağzımdan çıkacak az sonra, hala normal diyor. O acısız masalını da başkasına yuttur sen. Doğum odasından gelen o çığlıklar, hayatlarının en büyük orgazmını yaşayan kadın sesleri değil. Bal gibi canları yanıyor. Kolay mı pencereyi açmak...
-Ben yine de sezaryen diyorum, biraz ürküyorum da.
Ne diyeyim adama şimdi, piyano fantezisinden bahis açacak değilim ya. Beni aklı başında biriymişim gibi almış karşısına konuşuyor. Hâlbuki hormonlar fora, bende ne akıl kaldı ne mantık. Evde fırtınalar estiriyorum, terör yağdırıyorum. İşten artık sen gelme dediler, saçmalıyormuşum çünkü. En son kalemim kırıldı diye bir saat ağlamıştım işte. Ota boka ağlıyorum zaten. Gözyaşlarıma bir anlam katabilmek için Türk filmlerine takılır oldum. Hiç olmazsa kocama, işte bu yüzden gözlerim sulandı diyebilirim. Hâlbuki alakası yok, sadece hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum. Temizlikçim her hafta beni terk edip, gözyaşları içinde özürler dileyince işine geri dönüyor. İlişkimiz son derece laçkalaşıp yüz göz oldu. Yemek kokularına tahammülüm olmadığı için yemek işini kocama bıraktım. Adamcağız işten gelip, önce alış-veriş yapıyor, sonra da yemek. Tabi arkasından bulaşık da günün bonusu. Tek yaptığım sırtüstü yatmaya çalışmak. Lanet olsun, onu bile yapamıyorum ki, deli gibi tekmelenip hırpalanıyorum içerden. Mideme poposunu dayayan oğlum, ayaklarıyla karaciğerimi tekmelerken, kafa attığı kasıklarım deliler gibi acıyor. Tüm ağırlığıyla sidik torbamın üstünde ikamet ettiği için damla içsem tuvalete zor yetişiyorum. Hadi yetiştim, işeyebiliyor muyum sanki? İçerde var bir ton çiş, ben yapıyorum iki damla. Dediklerine göre basınç yüzünden hep çişim var gibi hissediyormuşum, aslında yokmuş. Ne olmadığı değil, benim ne hissettiğim önemli kardeşim, hep yumurta kapıda geziyorum hissinden bıktım. Geceleri kâbus oldu. Ne sağa dönebiliyorum, ne de sola. Sırt üstü hiç yatılmıyor, tanrım ben at gibi ayakta uyumak istiyorum. Asın beni tavana, ayakta sallana sallana uyuyayım.
-O zaman uygun günü kararlaştıralım, madem kararlısınız. Size hangi gün uyar?
Derhal, olmazsa en geç yarın. Kurtarın bu işkenceden beni. Çişim olmadan yürümek, sırtüstü yatmak istiyorum, uyumak istiyorum. Zaten artık karnım patlamak üzere. Siz almazsanız o fırlayacak, Alien...
-Bebek için en uygun zaman benim için de uygun olur.
Tanrım ne zırvalıyorum ben, daha doğurmadan başladı analık içgüdüsü. Kızım, bir an önce kurtul şu bebekten, kendini düşün, zaten doğduktan sonra sırf onu düşüneceksin.
-İki hafta daha bekleyelim. Ne kadar içerde kalırsa bebek için o kadar iyi olur.
Kahretsin, iki hafta mı? Yuhh. Peki ya ben ne olacağım! İki hafta daha mı çekicem bunu? Şafak ondört. Hangi plakaya denk geliyor bu ondört? Neyse, saçmalamayı kes ve doktoru ikna et. Öleceksin uykusuzluktan.
-Peki, bebek için en iyisi olsun da.
Tamam, delirdim biliyorum, iki haftayı kabul ettim. Ama sakin olalım, doktoru sezaryene ikna ettim ki, en önemlisi bu. Pencereyi kurtardık gözüküyor. Gerçi kaportayı çizdiriyoruz bu durumda ama olsun. Umalım da bu iki hafta içinde normal doğuma dönecek acil bir duruma düşmeyelim.
-Anlaştık o zaman, detayları konuşuruz, bebeğe iyi bakın,
-Hoşça kalın, doktor bey, teşekkürler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder