Hürriyet

>

29 Ocak 2010 Cuma

Karda-kışta hayatta kalma sanatı

Eşimle çok düşündük, acaba becerebilir miyiz, hele ki bu yaştan sonra. Ama oğlumuz daha küçük, bari o öğrensin, bizim gibi cahil olmasın diye düştük yollara. İlk geldiğimiz akşam bir etkinlik var dediler, kalktık gittik maaile. Neyimize kardeşim, o ne soğuk öyle. -10 C derecede eğlence mi olurmuş. Koca balonları şişirip şişirip havalandırmadan havasını indiriyorlar, bu arada biralar su gibi akıyor. Bizim oğlan anne ne zaman uçacak bu balonlar diye soruyor, ne diyim, oğlum uçması değil şişmesi eğlence mi? Neyse, tek yemek malum sosis, bizim oğlan yemez, aç tabi. Bu arada soğuk iyice vurdu, yarım saat geçmeden oğlan başladı ağlamaya, anne donuyorum. Ne yapacağımız şaşırdık. Bir tek açık yer yok, taksi yok, otele otobüsle 15 d.k uzaktayız. Bittiğimiz an. Otobüs 1.5 saat sonra gelecekmiş, o saate bizim heykellerimiz kaldırırlar sahadan. Oğlan ağlar, eşim sinirlenir, ben başı kesik tavuk gibi başımızı sokacak yer ararım. Kul sıkışmayınca hızır yetişmezmiş, tam o anda bir taksi göründü. Sanki milyon dolar çıktı piyangodan. Nasıl atladık içine, nasıl mutlulukla sarıldık şoföre anlatamam. Yola çıktık çıkmasına ama otelin adını unutmuşuz, hatırladığımız ismi telaffuz edemiyoruz, Almancamız yok ki. Uğraş didin bulduk sonunda. Kocam şoföre bir minnet, bir bahşiş. Odaya vardığımızda hayatta kalma mücadelemizi kazandığımız için yaşadığımız mutluluğu anlatmaya kelimeler yetmez. Oğlanı ısıtmak bir saat, kendimizi toparlamak 2 saat, sıcak yataklara yatmak paha biçilmez. İşte Avusturya'da adını halen bilemediğim köyde yaşadığım ilk gece. Halen buradayız, ama alıştık biraz. Hergün okula gidiyoruz kayak öğrenmeye. Üç yaşındaki veletler bizden iyi kayıyor. Ama olsun, egoları sıfırladık, azmettik, bu işi becereceğiz.
Hem kayamıyo olabiliriz ama onlardan iyi yüzdüğümüze bahse girerim:))