Hürriyet

>

14 Haziran 2010 Pazartesi

Satış Yalanları


Hayatta dayanamadığım şeylerden biri de gözümün içine bakılarak söylenen, desteksiz yalanlardır. Aptal yerine konulmak bir yana, bu yalanları bu kadar rahatça söyleyebilecek kadar bozulmuş insanlarla karşılaşmak sinirlerimi bozar. Ve o zaman düşünürüm, ne tür bir sebep, ahlakın çöküşünü getirir? Aslına bakarsanız satıcının söylediği yalanlar tabiki ölümcül değildir. Sonuçta seçim size aittir, kanmak da bir seçimdir sonuçta. Çok az da olsa bir ihtimal doğru söylendiği düşünülebilir, o zaman da siz çok şanslısınızdır demektir. Geçenlerde bir arkadaşımla beraberdim. Gayet iyi giden bir sohbet, birden bire arkadaşımın satışını üstlendiği ürüne geldiğinde, arkadaşımın sohbeti değişti, yerine bir satıcı geldi.Satıcı ağzı denilen şey heralde buydu. Ben, az önce kahve içilip dertleşilen arkadaştan, potansiyel bir müşteriye dönüşmüştüm. Kusura bakmayın ama rahatsız edici bir durumdu. Üstelik, o ürün ne yazıkki zaten eve girmişti, ve zoraki kulanılıyordu. Yani ben de biliyordum, en azından anlatıldığı halde ne yapmadığını.İçim sıkıldı, kızdım. En çok da,
- Ben o ürünü kullandiğimdan beri saç dökülmem %30-40 azaldı, lafına.
Nasıl olurda bir gözlemine insan, bilimsel olmak adına rakamsal veriler ekler? Ne yani, şimdi sen saydın mı, önceden 100 saçın dökülüyordu da, şimdi 60-70 tel mi eksiliyor, kaç gün saydın? Başka değişen parametre yok mu?
Bunların hiçbirini düşünmeden söylediğine eminim. Satış kitaplarında, insanların güvenini kazanmak için rakamsal veriler verin der. Ama kıçınızdan uydurun demez. Temellerini bilime-deneye dayanmış, istatistiki bilgileri sunun karşınıza. Yoksa adama sorarlar, her gün saçını mı sayıyorsun diye. Neyse, sonuçta o kadar çok sıkılmışım ki, dayanamayıp bende hiç de o dediklerinden olmadı deyiverdim. Aylardır kullanıyorum, ne saçımın dökülmesi azaldı, ne de yumuşadı. Ayrıca yok efendim ciltteki lekeleri yokediyormuş. Hikaye, zaten bunlara inandığım için değil, çok daha özel sebepler nedeniyle alınmıştı o ürünler, ama lütfen artık yeter, ben de görüyorum, benim de saçım var. Keşke ben bunları söyleyip teşekkür edebilseydim. Sonuç; bozulan ilişkiler. İşin kötüsü yalancı değil, her zaman doğruyu söyleyen kovulur köyden. Sanırım bu kişi de ben oluyorum. Aman diyim, satıcı arkadaşlar, lütfen dikkatli olun. Ürününüzü svdiğinizi, ona çok inandığınızı biliyoruz. Ama sırf biz inanalım diye sallamayın allahaşkına. Biz o ürüne sizin kadar sadık olmayabiliriz de. Deneriz, olmazsa başkasına geçeriz. Sizin ise başka bir ürüne geçmeniz daha iyi şartlar için olur. Dolayısıyla sizin de kolaylıkla sırtınızı dönebileceğiniz bir şey için, bizimle olan ilişkilerinizi bozmayın.
Aklıma, yazdığım bir öykü geldi, bir satış öyküsü. Buyrun okuyun, bakalım hoşunuza gidecek mi?

Temizlik Makinası
Ne kadar zaman önceydi hatırlamıyorum onunla tanışmam. Daha doğrusu varlığından haberdar olmam. Fırınımı yeni temizlemiştim, iki saat kadar sürmüştü işlem, ama yine de içime tam anlamıyla sinmemişti. Aralara sıkışmış yağlar çıkmak bilmiyordu ve ellerim deterjandan acımaya başlamıştı. Derken telefon çaldı. Arayan çok samimi bir dostumdu. Biraz hoşbeşten sonra fırın temizleme sohbetine dalmıştım ki, arkadaşım o can alıcı cümleyi sarfediverdi;
‘Biliyor musun, yeni bir makina çıkmış, senin iki saatte temizleyemediğini tam tamına beş dakikada silip süpürüyormuş.’
Kulaklarıma inanamadım. Daha çok detay istiyordum, hatta gözlerimle görmek. Böyle bir alet varsa eğer, bulaşık makinasının icadından beri başıma gelen en iyi şey olacaktı. Derhal ayrıntılara odaklandım. Bir arkadaşında görmüş, buharla temizliyormuş herşeyi. Puf diye uçup gidiveriyormuş yağlar. Yer seramiklerinin arasını bile temizliyebiliyormuş. Tanrım, istiyorum onu, hemde hemen. Daha çıkmamış o kadar çok kir var ki evimde. Arkadaşım anlatmaya devam ediyordu, istersem vereceği numarayı arayıp evime davet edebilirmişim bu makinayı pazarlayanları. Onlar hem makinanın marifetlerini anlatıyorlarmış, hem de fiyatta kolaylık sağlıyorlarmış. Gerisini pek dinlemeden sözünü kesiverdim arkadaşımın, ‘ numarayı ver, acilen’ dedim. Sesimdeki ciddiyet ve asabiyetten hafif ürkmüş olan karşı taraf verdi numarayı. Kuru bir teşekkürün ardından telefonu kapayıp, elimdeki numarayı çevirdim. İşte maceram tam bu anda, karşı tarafın telefonu açmasıyla başladı. Nerden bilebilirdim hayatımın bu hale geleceğini?
Telefondaki ses ertesi gün için benimle randevulaştı. Gayet kibardı, güvenilirdi. Üstelik beni en can alıcı yerimden yakalamıştı. Kirler benim Aşil topuğumdu. Ve ben oku tam onikiden yemiştim.
Ertesi gün denilen saatte geldi Bay Eleman. Yanında da mucizesi. Muhteşem makina çalışmaya başladığı anda aşık oldum ona. İkimiz de aynı şeye bayılıyorduk, kir çıkarmaya. Ama o benden daha hızlıydı. Benim bir fırın temizleme süremde, tüm mutfağı, seramik araları dahil bitiriveriyordu. İnanılmazdı. O ve ben harika bir ekip olabilirdik. Hatta birbirimiz için yaratıldığımızı dahi düşünmeye başlamıştım. Derken fiyatını söyleyiverdi Bay Eleman. Kesinlikle ayrı dünyaların aşklarıydık artık. Benim sefil hayatıma dahil olamayacak kadar lükstü. Tam tamına bir salon takımı fiyatınaydı. Yaşlı gözlerle makinama bakakaldım. Onsuz nasıl yaşardım bilmiyordum, keşke hiç görmeseydim, varlığından haberdar olmasaydım. Acı çektiğimi gören Bay Eleman fiyat konusunda o kadar cazip tekliflerde bulundu, o kadar taksitlere böldü ki, kendimi kaybetmişim. Yarım saat sonra ben ve makinam salonda başbaşaydık. Kendime gelmiştim ve ne kadar bölünürse bölünsün hala bir salon takımı fiyatını ödeyeceğim gerçeği kafama balyoz gibi inmişti.
O sersemlikle makinamı çalıştırıp deliler gibi temizliğe başladım. Sanki çaliştıkça ödenecekti mucizemin parası. O gün rüya gibiydi. Yaklaşık beş saat çalıştıktan sonra kalorifer peteklerimin arası bile tertemiz olmuştu. Onunla her günüm dopdolu geçiyordu. Meğer evde ne çok temizlenecek yer varmış. Tam helal olsun verdiğim paraya derken, ilk elektrik faturam geldi. Bay Elemanın deterjansız ucuz temizlik diye bana sattığı mucizem, on yıllık deterjan parası kadar enerji tüketmişti. İkinci darbeyi ise doların ikiye katlanmasıyla yedim, çünkü senetlerim dolar üzerindendi. Mucizem artık salon artı yemek odası takımı fiyatındaydı. Eşimle bu konuyu pek konuşmamaya çalışıyorduk, aksi halde ilişkimiz zedelenecekti. Yine de makina harika iş çıkarıyordu. Üçüncü senedimizi ödediğimiz ay – daha ödenecek sekiz senedimiz vardı- mucizem teklemeye başladı. Kocam bunun için beni suçladı, kediyi bile bu makinayla temizlememe gerek varmıymış tartışmasına girdi. Söyleyecek tek kelimem yoktu. Nasıl anlatabilirdim ki bu adama beyaz kedilerin ne kadar kir gösterdiğini? Neyse, içime atıp ertesi gün Bay Elemanı aradım. Koşarak geldi sağolsun. Baktı mucizeme.’Ablacım’ dedi, ‘ sen bunu topraklı prizde kullanmamışsın, bak yanmış bunun içi. Neyse ki çok önemli değil hasar, yaparız’. İçim rahatlamıştı. Bay Eleman sevgili makinamı götürürken, ilişkimiz de, müşteri-satıcı dan abla- kardeşe dönüşmüştü. Ertesi gün kardeşim Eleman telefon açtı. Hasar benim yanlış kullanımımdan dolayı gerçekleştiği için sigorta kapsamına girmiyordu ve yaklaşık değerinin onda biri kadar miktara tamir olabilecekti. Ne diyebilirdim ki kardeşime. O kadar içten ‘ ablacım be, valla elimden bir şey gelmez, ben de bir elemanım sonuçta. Ama inan bana en ucuza çıkaracağız bu onarımı.’ demişti ki, el mahkum kabul etmiştim. Akşam eşim makinanın içine sıkışan rakamı duyunca, konuyla ilişkisini tümden kestiğini duyurdu. Artık yalnızdım. Ama o mucize için hala değdiğine inanıyordum.
Bir hafta sonra evine döndü canım temizlik ilahım. Ne kadar da özlemişim, onsuz hiç tadı yokmuş meğer ovalamanın. Halılarım bile solmuştu yokluğunda.
Birbirimize kavuşmanın heyecanı daha geçmeden, sevgili mucizem bu sefer de sağından solundan buhar kaçırmaya başladı. Biraz idare edeyim dedim ama, bir düdüklü tencereyi delik ne kadar kullanabilirsiniz ki? Üstelik tanrı korusun, ya patlarsa?
Kardeşim eleman bir kez daha evimizdeydi. Karşılıklı oturmuş ortamızda duran makinama bakıyoruz. Kardeşim Eleman, teşhisini açıkladı,
‘Ablacım be, biliyorsun makina hassas. Demiştim sana sadece iyi su kullan diye. Bak su tankı kireç tutmuş, o da termostadı bozmuş. İyiki beni hemen çağırdın, patlasa yanmıştın alimallah’ dedi. ‘ Aman, allah korusun ‘diye karşılık verdim içtenlikle. Ucuz atlatmıştım. Ama anlamadığım bir nokta vardı, ben hep iyi su kullanmıştım! Kardeşim Eleman bana kesinlikle inandığını, ama patronuna bunu açıklayamıyacağını, o yüzden ispatı olmayan bu tip bir iddianın sigorta kapsamına giremiyeceğini açıkça izah etti. Yine şaşkındım. İki senet kadar daha masraf çıkmıştı. Her ay ödüyordum, ama daha makinanın yarı fiyatına dahi ulaşamamıştım. Üç senet ekstra tamiratlardan, on senet eki de döviz artışından yemiştim ve çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane atasözününde ne demek istendiğini ilk defa gerçekten anlamıştım.
Başım eğik, gönderdim makinayı. Ne yapabilirdim ki? Akşama kocama asla bahsetmedim. Paralı günden gelenlerle öderim, kocamın ruhu duymaz diyordum.
Kısa süre sonra geldi makinam. Artık akıllanmıştım. Sadece iyi su kullanmakla kalmıyor, haftada bir kireç sökücüyle de kazanını temizliyordum. Ne akıllıydım ama.
Derken, iki ay sonra makina teklemeye başladı. Görmezden geldim ama, nereye kadar?
Yine karşılıklı oturuyoruz Bay Elemanla (artık kardeşim değil o adam), ortamızda makina. ‘Ablacım’diyor, ‘kazana kireç sökücü koymadığına emin misin? Bu aletler öyle temizlenmez çünkü’. Panikle etrafıma bakınıyorum, gizli kamera mı var? ‘Su deposu delinmiş ablacım, ya yeni depo koyacağız, ya da bunu geri alıp yeni makina vereceğiz sana. Üstüne az bir miktar ödeme yaptın mı tamamdır.’
‘ Ne kadar az?’ diye sordum korkarak. ‘Beş-altı ek senet daha yaparız abla, ama inan sırf seni sevdiğimden. Başkası olsa valla iki katı fiyata olur. Sen benim eski müsterimsin’, yüzündeki gülümseme neden inandırıcı gelmiyor artık?
Kulaklarıma inanamıyordum. Tamam makinaya vurgundum ama hiç bu kadar pahallı aşk olur mu? Yeni bir atasözü aniden geçti aklımdan;

Zararından neresinden dönülse kardır....

Ayağa kalktım. Artık o ezik, gözü kör aşık değildim. Makinaya diktim en sert bakışlarımı. ‘İstemiyorum’ dedim. ‘Artık yeter, istemiyorum, kalsın böyle. Elimizi verdik , kolumuzu kurtaramıyoruz. Yaptırmıyorum da, yenisini de istemiyorum’ deyiverdim kararlılıkla. Bay Eleman şaşkındı, kırkbin dereden su getirdi beni ikna etmek için. Ama boşuna. Uyanmıştım gaflet uykumdan. ‘Ne seni , ne de bu makinayı bir daha görmek istemiyorum’ diyerek ikisini de kapının önüne koyuverdim. İçim rahatlamıştı. Akşama kocama büyük bir gururla anlattım yaptıklarımı. ‘Aferin’ dedi gözü televizyonda, elinde uzaktan kumanda. ‘Geriye kalan onbeş senedi de koydun mu adamın cebine, sokağa atarken?’ Başımı eğdim öne. ‘Yok, ödeyeceğiz mecburen’ diye fısıldadım. Tam o anda kulağıma rüya gibi gelen cümleleri duydum,
‘Ütü yapan kurutma makinası şimdi çok uygun ödeme koşullarıyla...’
Ütü yapan kurutma makinası mı? Bulaşık makinasından sonra yapılan en güzel icad. İçim heyecanla titreyerek kocama döndüm;
‘Kocam..’,
Göz göze geldiğimizde onun da bakışlarında farklı duygular olduğunu hissettim. Hem de çok yoğun. Konuşmadan sadece baktı, bakışlar tüm duyguları anlattı. Heyecanım azaldı, ‘ belki de ‘ dedim, ‘ önce deneyen birilerinden dinlemeli , ne dersin?’ kocama kocaman sevgi bakışları fırlatmayı da ihmal etmedim. Kimbilir, belki yarın , kucağında bu yeni mucize makinasıyla kendisi çıkagelir. Ama önce bu senetleri bitirmemiz gerek.