Hürriyet

>

15 Haziran 2010 Salı

Coming Out


Türkçesi biraz muallak. Daha doğrusu tek bir kelimeyle tam doğru çevirisini bulamadım. Çünkü içinde hem 'gönüllü' olmak var,'paylaşmak' var, bir tür 'itiraf' var. Ama itiraf tam da uymadı, neyi itiraf eder insan, bir suçu, bir yanlışı? O zaman bu duruma uymuyor itiraf. Başka ne olabilir? Neyse ne, çok da önemli değil, siz anladınız konunun ne olduğunu. Bir hayat tarzı ve seçimin çevreyle ve toplumla paylaşımı. Bu konuyla ilgili yıllardır düşünürüm, diyeceksiniz ki sana ne, olur mu, tabi ki hepimize bir şey.O yüzden siz de düşünün diye yazıyorum bu yazıyı.
Her şey millattan önce bir günde başladı. O gecenin benim için bir milat olacağını bilemezdim doğrusu. Sıradan bir gece ve sıradan bir telefon görüşmesiydi. Ama sıradan olmayan duygular vardı arkadaşımın sesinin titreşiminde. Özel birinden bahsediyordu, aşık olmuşsun dedim hemen, sonra da ekledim, kim bu şanslı kız? Biraz duraksadı, 'gelsene, daha rahat konuşuruz' dedi. Atlayıp arabama gittim. Oturduk önce dağınık salonunda. Hep pasaklı olmuştur, o gece de farksızdı ev, sarışın kedisi yayılmış yatıyordu minderde, yanına kıvrılıverdim hemen. Sonra da başladım sorgulamaya. O da ne, susuturdu beni hemen. Dikkatle dinle dedi. Sana bir şey söylemem gerek.
-Aşık olduğum kişi bir kadın değil, erkek.
Nasıl yani? Benim straight aklım ve geçmişim ve o genç yaşım bunu asla anlayamıyor o an. Canım arkadaşım, neredeyse beş yıldır herşeyimi paylaştığım dostum aslında bir ne?
-Gay'im ben.
O da ne demek? Hani televizyonlarda gördüğümüz, fahişelik yapan, kadın elbiseleri giyen o korkunç yaratıklar mı?( Bakın, ne kadar sığım o zamanlar-medya görevini yapmış, önyargılarımızı başarıyla oturtmuş kafamıza). Gizli kamera nerede?
-Saçmalama, yok öyle şeyler, en azından senin inandırıldığın anlamda.
Kafam karmakarışık. Bir yanda bana öğretilen tuh-kakalar, diğer yanda, çok iyi tanıdığım, çok ama çok sevdiğim bir insan. O iğrenç değil. Biliyorum, son derece tatlı, harika bir dost. Ona inanmalıyım, inanmak istiyorum. Çünkü onu kaybetmek istemiyorum. Ama anlamaya ihtiyacım var, doğrularımı değiştirmeme yardım et.
Ve başlıyor bana tüm yalınlığıyla gaylik hikayesini anlatmaya. O güne kadar hiç duymadığım, bilmediğim bir dünya bu. Önce önyargılarımı yıkması gerek, sonra da üstüne yeni ve temiz bir dünya kurması. Tüm gece konuşuyoruz. Daha doğrusu o anlatıyor, ben dinliyorum. Meğer dostum ne uzun ve zorlu bir ruh yolculuğu yapmış. Kabullenmek, kendini bilmek, üstüne de çevrene anlatıp kabul beklemek. O, benim belkide o olmasa gelemeyeceğim olgunluğa çoktan gelmiş, çevresini de olgunlaştırıyor. O gece çok önemli bir şeyi sadece öğrenmedim, hissettim ve inandım. Aslolan bir canlı olmaktır, yargılamak bize düşmez, bizim görevimiz koruyup kollamak, destek olmak, bir olmaktır. Tercihler kişiye özeldir, cinsel kimlik asla ve asla kim olduğunu belirlemez. Belki ekstradan bir olgunluk ve akıl katabilir o kadar. Bu ekstralara da heterolarda pek rastlamadığımı itiraf etmeliyim.
O gecenin sonunda gaylikle tanışıyorum. Kanlı-canlı karşımda duruyor, bana güvenerek açılıyor, ve en zorunu yapıyor, beni yeniden kazanıyor. Ama bu sefer sadece bir dost olarak değil, evrensel düşünebilen bir fert olarak. İşte benim miladım o gece oluyor. Küçük, kendi doğrularıyla, sınırlarıyla gözü kapalı yaşayan o kız gidiyor, yerine geniş düşünen, esnek, insan sevgisini önde tutan bir kişi geliyor. Beni bugünkü ben yapıyor. Hani derler ya, dostunu söyle sana kim olduğunu söyleyeyim, çok doğru. Ben gururla O'nun dostu olduğumu söylüyorum, çünkü bu beni ÖZGÜR kılıyor. Ne şanslıyım ki böyle bir dostum var, ve ne kadar şanslıyım ki bana açılıp o gece tüm kişiliğimi ve dünyamı değiştirmiş.
Şayet halen hayatınızda gay birileri yoksa, ya çok dar görüşlü olduğunuz için size söyleyemiyorlar, ya da gerçekten çevrenizde barındıramayacak kadar sığ bir deniziniz var.
Şu an MS 15. yıl. Bu süre zarfında aynı evi paylaştık, birlikte tatiller yaptık, düğünümde dans ettik, oğlumu gezdirdik. Her anından büyük keyif aldığım zamanlar geçirdik. Öğrenci evinde sefilliği, buz gibi evimizde bir battaniyeyi, dertlerimizi, sevinçlerimizi, dolu dolu 20 yılı paylaştık. Belki de bekar hayatımın en eğlenceli bir yılını yaşadım onunla aynı evde. Sokaktan bulup getirdiğim kedilere babalık yapmasından, vejeteryan olduğu için aldığım etleri iğrenerek buzdolabına koymasından, bazı geceler korkup beraber yatmamıza kadar ne çok şey yaşadık.

Ne olursa olsun, önyargıların kurtulunması gereken beyin şartlandırmaları olduğunu gördüm. Onları yıkarak, çok daha kaliteli bir yaşama, insan ilişkilerine sahip olduğumu gördüm. Tuh-kaka denen şeylerin aslında öyle olmadığını, bizim özgür irademizle o konularda karar vermemiz gerektiğini öğrendim. Evrensel olmanın, ayrımcılıkla aynı satırda geçemeyeceğini öğrendim. Ve bunları yazıp, sizlere anlatmak istedim. Tek bir satırı işe yarasa bana yeter, amacıma ulaştım demektir.
Bu arada her kadının mutlaka gay bir dosta ihtiyacı olduğunu da anladım ama o başka bir günün yazısı....