Hürriyet

>

9 Haziran 2010 Çarşamba

Ölümün Günlüğü

Şayet ne zaman öleceğimizi bilseydik, nasıl yaşardık, neler yapardık? Yakın bir zaman içinde bekleniyorsa yokoluş, her şeyi bırakıp dünyayı mı dolaşırdınız, yoksa lükse mi harcardınız tüm kazancınızı? Ailenizle son günlerinizi nasıl paylaşırdınız? Çocuğunuza hiç kızmayarak, şımartarak mı, eşinizin yanlışlarını görmezlikten gelip kavga etmeyerek mi? Daha mı sakin, daha mı çılgın? Daha mı tutumlu, daha mı pervasız? İşte o yüzden belki de ölümün vakti saklı. Sizi siz olmaktan çıkaran bir bilgi bu. Korkunç bir telaşa sürükleyip, maddi dünyanın elinizden alınmadan hızlıca tüketilme çabasını yaratan bir bilgi. Saklı bir bilgi.Peki gerçekten ulaşılmaz bir bilgi mi? Öğrenilemez ve değiştirilemez mi? Burada iki teori var, açıkçası yazarınız ikisi arasında seçim yapamayacak kadar kararsız. Bakalım sizin fikriniz ne?
Birincisi, geleceğin değiştirilebilir tahmin ve olasılıklar yığını olması üzerine. Herhangi birini bir şekilde öğrenmiş olmanız, onun gerçekleşeceği anlamına gelmez, aksine önleyebileceğiniz bir olgu haline getirir. Önlem alır, korunabilirsiniz. Bu çok pozitif bir düşünce tabi. İkincisi ise, yine geleceği bir olasılıklar yığını olarak görür, ama bir şekilde öğrenilen gelecekteki ihtimallerden biri, öğrenildiği anda, kendini gerçekleştirmeye başlar. Gözlemci etkisidir bu, ünlü kuantum teoremi yani. Bildiğiniz anda gerçektir artık, olmuştur. Bu durumda önüne geçmek imkansızdır. İşte o yüzden de tüm dinler ve inanışlarda fal ve falcılık yasaklanmış ve lanetlenmiştir. Çünkü olasılıkları etkileyip, geleceğe yön verilir bu sayede, bir tür tanrıyı oynamak, falına bakılan kişinin o konuyla ilgili diğer tüm olasılıklarını o anda yok etmektir. Buna da kimsenin hakkı yoktur. Şayet irade özgürse, gelecek ile ilgili ihtimallerin seçimi de kişiye kalmalıdır.
Fala bakmak, bizim coğrafyamızda her mahallede, her kahve anında yapılan basit bir eğlencedir. Sonuçlarının ağırlığı asla bilinmez, çünkü ciddiye alınmaz. Halbuki, şaka için bile yapılsa, farkında olmadan bilinç altına inen bir telkin haline gelip gelecekteki bir ihtimali tetikler. Heleki bu iş için bir de para almak, işte bu cinayetten bile kötüdür. Hiç farkına varmadan birisinin hayatını değiştirmiş, onu da seçimsiz bırakarak kuklaya dönüştürmüş oluyorsunuz, üstüne de para alıyorsunuz. Bunun cezasını buyrun siz düşünün.
İnanın geleceğin bilgisine ulaşan bir çok insan var. Çünkü gelecek, geçmiş ve şu an aslında bir. Karışık ama, bizim beynimiz, zaman denilen bir sıralamaya ihtiyaç duyuyor bu gelişmişliğinde. Dolayısıyla biz de olayları bir sıra halinde yaşadığımızı düşünüyoruz. Bazen hissettiğimiz, yahu ben bunu daha önce yaşamıştım, daha önce buraya gelmiştim gibi hisleri de(bunlar da bir tür yırtık sizin beyninizin yarattığı)dejavu olarak rafa kaldırıyoruz. Deli saçması gibi geliyor kulağa. Haklısınız vallahi, zaman olmadan yaşamak aklımızın alamayacağı bir şey. Aynı şekilde bir bardağın aslında aynı anda 2000 ayrı yerde olması gerçeğini anlayamadığımız gibi. Ama sizi bu anlamsız kuantum teorileriyle sıkmayacağım. Sadece, geleceği görebilmenin tek imkanlı yolunun, aslında geleceğin de yaşanmış olması ve sadece hatırlamamız gerektiği ya da kaydının tutulduğu bilinç seviyesine ulaşabilirlik olduğunu düşünmenizi istiyorum. Sadece bir kaç dakikalığına. Sonra deli saçması deyip geçin zaten. Peki, gelecek yaşanmışsa değiştirilemez mi? Tabiki değiştirilebilir, buna göre geçmiş te değişebilir. İşte şimdi tam bir deli saçması oldu! Neyse, burada sadece sizlere bambaşka bir bakış açısı vermek istedim, o kadar. Hiç birşeye inanmak zorunda değilsiniz. Bolca okuyun, bilgi size gelecektir.
Sevgili okur, bugün kafanı karıştırdım biraz. Amacım ezber bozmak, dünyayı biraz da tersten göstermek. Arada lütfen bunu yap, kafanın içindekini zorla, sana doğru ve gerçek diye öğrettikleri şeyleri tekrar gözden geçir. Kendi gerçeklerini mümkünse bul, bunun için de bolca oku. Okumayan bir toplumuz, düşünmeyi de sevmiyoruz. Ama biliyor musunuz, bulunduğumuz coğrafyanın eskiliği ve enerjisi sebebiyle o kadar çok insanımız hediyelerle dolu dünyaya geliyor ki. Bunları yalan yanlış kullanıp, cahilce harcamamak gerek. Felsefe bilimin temelidir. Filozofları incelemeden, ahlaki sağlam duruşa sahip olmadan yapılan bilim, pozitif değil ezberin tekrarıdır. O yüzden de benim yazıma gülüp geçen pozitif bilim insanları lütfen kendi içlerine dönsünler. Ne kadar sıklıkta felsefe okuyup tartışıyorlar? e=m*c2 onlar için sadece bir formül mü? Yoksa başka evrenlerin giriş anahtarı mı?
Şimdilik benden bu kadar. Sadece biyolojik varlıklar olmadığımızı, daha fazla bir şeylere sahip olduğumuzu düşünüyorum. Ve bunu paylaşmaktan korkmuyorum. Lütfen siz de düşünmekten korkmayın.
Yağmurlu yaz aylarınızın ilk günlerinin de keyfini çıkarın:))