Hürriyet

>

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Stephen King 22/11/63

Tam tamına 815 sayfa süren maraton az önce bitti. Bir yaz kitabından biraz daha fazlası, çünkü okumaktan insan kendini alıp denize giremiyor. Hatta plajda okuyayım diye aldığım bu kitabi bitirmek için denize gitmediğimi söylesem yalan olmaz. Az önce bitti, ve soyadını sanki kurgucuların lideri olacağı belli imiş gibi kendisine verilen (tarih tekrarlamayı sever, benzerlikleri sever, ekoyu sever) bu büyük yazarın son eseri de aklımın bir köşesinde yerini buldu. Ne diyebilirim ki? İlk 800 sayfasında fırtınada bindiğim tekneden inemedim, her satırını yutarcasına ve merakla, bir o kadar da heyecanla okudum. Güzel bir hikaye ( ama eşsiz değil tabiki), ama muhteşem bir kurgu. Zaman tünelinde dolanan bir yolcu, ne yapmasını bilen ama asla emin olamayan, kuşkuların insanı nasıl kemirdiğini yaşayarak öğrenen, hayati tercihleri yapmak zorunda kalan, yaptıkça da hayatını çıkmazlara sokan bir adamın öyküsü. Evet, suikasti önlemeye çalışan biri, bir zaman yolcusu, ama ne pahasına. Öyküyü heyecanlı kılan da bu tercihler değil mi zaten. Okuyucu kahramanla bütünleşir, tüm acıları çeker, seçimler esnasında onun mantığıyla düşünmeye çalışır, bazen kahramana kızar, bazen de kahramanı bu durumlara düşüren yazara. Ben yazara sadece sonunda kızdım. Çünkü benim tanıdığım Stephen King, ne yapar eder, OTEL'deki gibi, ya delirdiği için aşk tanımayan bir psikopat ya da HAYVAN MEZARLIĞI'ndaki gibi, aşkından delirmiş, mantığını kaybetmiş, sevdiği kadını ölümden döndürmeye kendini adamış çılgın bir erkek yaratırdı. Bu çılgın zaman yolcusu, takıntılı bir şekilde tüm ömrünü düzeltmelere harcayan, defalarca aynı şeyleri yaşamaktan harap olan, hatta sevdiğini bekleyen ölümü bildiğinden defalarca onu kurtarıp dengesini kaybeden biri haline gelmeli, korkunç bir kısır döngüsünde kendini tüketmeliydi. Bunun yerine olgun SK romantik bir sonla bitirmeyi tercih etmiş. Gerçi itirafına göre yazar oğlunun fikriymiş bu son. Bana kalırsa kendisi yapsaydı asla bu finali tercih etmez, kendine yakışani yapıp, kahramanı iyi niyetli bir dava adamından tüylerimizi ürperten bir canavara dönüştürürdü. Hatta engellemeye gittiği suikastin gerçek faili bile olabilirdi. 

Amerikan tarihini çok bilmem, detaylar hele hiç ilgimi çekmez. Yazarın en sonunda eklediği nota göre ciddi bir araştırma ve gerçeklere dayanan bir öykü, muhtemelen bir Amerikalı'nın tabi ya diyerek okuyacağı türden. Bana göre ise, hadi ya öyle miymiş dediğim bir tarz. Kurguya gelince, mükemmel. Ben eksik ya da hata yakalamadım. Sadece zaman geçişi deliklerinin önünde bekleyen denetleyeciler gereksizmiş gibi geldi. Olmasalar da olurdu. Çünkü oradan başka bir heyecanlı detay çıkmıyor. Beklentileri boşa çıkaran gereksiz bir vaad bana göre. Yıllar önce hepimizi yalnız okuyamaz durumuna sokan O kitabına yaptığı göndermeler ve kahramanların karşılaşması hoş bir supriz oluyor ve nostaljinin tatlı ama O kitabının bir o kadar soğuk esintisi üzerinizde dolaşıyor. Yeni nesil için eski bir kitap olan O'nun bu şekilde yeniden pazarlanması da ayrı bir zeka ürünü. Ne de olsa ben bile 'ya detaylar neydi' diye O kitabına dönmek istedim.

Son söz, SK müthiş bir kitap yazmış, sevenleri hoşlanacak ama fanları son konusuna benimle aynı fikirde olacaklar sanıyorum. Yine de okuyup kararı verecek olan sizsiniz. Ben nacizane fikrimi söyledim sadece!


İyi okumalar!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder