Hürriyet

>

5 Nisan 2014 Cumartesi

DR. UYKU- Stephen King



Bir kez daha gerilim ustası, kurgu kralı Stephen King karşımızda. Yeni kitabı Doktor Uyku ile yine insan zayıflıkları ve korkularıyla oynuyor. Günümüz modern insanın, özellikle Amerikalıların psikolojik analizlerini en anlaşılır yazan kişi. Dili o kadar basit, o kadar akıcı ki anlattığı çatışmalarda acaba ne dedi, kime gönderdi gibi soru işaretleriniz yok, aynen anladığınız gibi devam edebilirsiniz okumaya. Alt yazı yok, mesaj yok. Varsa da zaten içinizde hissediyorsunuz. Neyse, gelelim kitaba;

 Medyum'un çocuk kahramanı Danny Torrance artık büyümüş, serseri bir alkolik olarak oradan oraya beş parasız sürüklenmektedir. Arada para kazanmak için bakımevlerinde çalışmakta, yaşlı insanların son anlarında onlara refakat ederek huzurlu ölmelerini sağlamaktadır. Medyum'dan bildiğimiz "ışıltı"sı azalmış, ancak yok olmamış, ölüme yardım eder hale gelmiştir. İlerde bir türlü unutamayacağı bir hata yapar, kendini yollara vurur, sonunda minik bir kasaba olan Fraizer'e gelir. Tanıştığı başka bir ışıltılı Billy Freeman tarafından işe alınır ve hayatı o andan itibaren değişmeye başlar. Bundan sonra bir yandan alkol bağımlılığıyla savaşır, geçmişinde yaptığı hatalarla yüzleşip kendini affetmeye çalışır ve en önemlisi hiç tanımadığı, hatta varlığını bile bilmediği yeğenini korkunç enerji vampirlerinden korumak için hayatı pahasına bir kavgaya girer. Daha fazla detay kitabın heyecanını kaçıracağından burada duruyorum ve kitapla ilgili hayal kırıklığımdan bahsetmek istiyorum.

Öncelikle King bu kitabında yine eskilerden bir kahramanını alıp canlandırmış. Bir önceki romanı 22/11/63 te de "O" (It) romanının kahramanlarına gönderme yapmıştı. Bana bu, güzel bir eskileri pazarlama taktiği gibi gelmişti o zamanlar. Şimdiyse bir öykü stratejisi olarak algılıyorum.

 Eski bir okur olduğumdan King'in acımasızlığını iyi bilirim. Karakterlerini yerden yere vurur, en büyük korkularını karşılarına çıkarır, dibin dibini bulmadan da onlara huzur vermez. Yardımcı karakterler, genellikle aileden en zayıf kişi ( en güvendiğin kişi kim? Baban, ama baban bir alkolik ve senin beynini dağıtmak istiyor!) kahramanın kabusu olur. Medyum, O, Sis, Hayvan Mezarlığı işte tüm bu acımasız kabusları barındıran kitaplardı. Ne yazık ki son iki kitabında King oldukça yumuşamış, karakterlerini pek erken affedip, onları yerden yere vurmayı bırakmış ve yumuşacık, herkes ermiş muradına tarzı bitişlere geçmiş. Ben bundan açıkçası rahatsızım. 22/11/63 eleştirimde de bunu yazmış ve bu sonu King'in yazmadığına yemin edebilirim demiştim. Gerçekten de oğlunun yazdığını son sözlerde okudum. Bu kitapta da oğlunun etkisi büyük bence. Dan en az bir kez iyileşme sürecinde içip dibi bulmalıydı, Abra'nın ona en ihtiyaç duyduğu anda sarhoş olmalıydı. Okuyucunun içi gitmeli, Dan'in iç savaşının içinde kahrolmalıydı. Sadece kahramanı değil, okuyucuyu da duvardan duvara vurmalıydı. Sis'te yaptığı gibi, boğazımızda bir yumrukla kitabı kapatmalıydık. Ama ben o yumruğu ne yüzümde ne de boğazımda hissedemedim tüm kitap boyunca. O zaman niye gerilim romanı okuyayım ki? Stephen King Medyum'da oğlunu çekiçle kovalayan alkolik bir baba yaratabiliyor, beyinler duvarlara saçılıyor, Hayvan Mezarlığında oğlunun öldürdüğü karısını canlandıran ve mutfakta yarı deli bir şekilde "Hoş geldin Rachael" diyen bir koca yaratabiliyor ama son iki kitabında " happly ever after" sonlar yazıyor. Ters giden bir şeyler var sevgili okuyucular, bakın demedi demeyin, King'in tarzı son derece bariz ama kitabın sonları da o derece aykırı. 21. yy gerilim kitaplarında mutlu son modası mı var acaba? Daha mı çok satıyor?

Sonuç olarak asla kötü değil, ama yine bir yumruk yiyememenin acısıyla kitabı bitirdim, S.K. 'in bundan sonra başka bir kitabını da okur muyum bilemem. Eskilere dönmek belki daha güzel, Carrie gibi mesela. Seçim sizin. Ben sadece hissettiklerimi yazdım Sizin farklı ya da benzer fikirleriniz varsa lütfen yorum kutucuğuna yazın. Bana yol göstermiş hatta bir umut bile vermiş olabilirsiniz.

İyi okumalar!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder