Hürriyet

>

15 Haziran 2011 Çarşamba

Neden Sıska Olmak İster ki İnsan?



Neden sıska olmak ister ki insan? Ne zoru vardır bir kaç kilo fazlasından? Bir kaçtan da fazla olsa kilolar, hayat mı durur? Asıl ne zaman durur bilir misiniz hayat? O sağdan soldan çıkmasına bayıldığınız kemiklerinizin batmaya başlamasıyla... Önce nolur zayıflayayım dersiniz, sonra daha ileriye gidip lütfen sıska olayım diye yalvarmaya başlarsınız ve derken son noktayı koyarsınız, kemiklerim çıksın istiyorummm. İşte burda artık tedaviye ihtiyacınız var demektir, çünkü inanın kemiklerin deriden fırlaması, ne fikren ne de bedenen sağlıklı bir sondur. Bir kere fikren sağlıklı bir insan, deriden fırlayan kemiklerle hayatın ne kadar zorlaştığını iyi bilir. Nerden mi biliyorum, kendimden tabi ki. Herşeyden önce giydikleriniz üstünüze asla yakışmaz, sarkar adeta. Giydiğiniz bedenin rakamı küçüldükçe, modeller de çirkinleşmeye başlar, en sonunda çocuk reyonlarına kadar düşersiniz. Üstünüze oldu diye sevindiğiniz pantalonunuzda ya bir kelebek vardır ya da bir miki mouse. Ne de olsa sizin sadece 11 yaşınızda bu kiloda olmanız gerekiyordu. Aileniz sizi, az gelişmiş çocuk kilosundaki kızım diye sevmeye başlar. Gece yattığınızda sağa ya da sola dönemezsiniz çünkü kalça kemikleriniz batar, canınız yanar. Sert zeminlere uzun süre oturamazsınız, kuru poponuz kuyruk sokumunuzu koruyamaz, can acısıyla kalkarsınız. Hele şu plajlarda iskelenin üstüne havlu atıp güneşlenmeye çalışmak yok mu, öldürür insanı. Tüm arkadaşlarınız yayılmış, keyifle yatıyor. Size ise o sert zeminde rahat yok, çünkü yastık niyetine kullanılacak gram yağınız yok. Sofra, artık bir eğlence yeri değil, bir işkence mekanıdır. Kimse kendi tabağına bakmaz, çünkü gözleri sizin yediklerinizdedir. Lokmalarınız sayılırken, sizde ne iştah kalır ne afiyet. Tabağınız bittiğinde ‘ tabaktaki yemek yendiyse kızımızın neresinde, kızımız aynen duruyorsa bu yemekler nerde’ konulu sohbette bulursunuz kendinizi. Şüpheci babanız kustuğunuzdan şüphelenip arkanızdan tuvaleti dinlemeye kalkar. Halbuki tüm bunlar doğanın size bir oyunudur sadece. Bazılarımız ne yaparlarsa yapsınlar kilo alamazlar. Bunu da kendimden biliyorum. Onyedi yaşımdan beri kilom gram oynamadı. Yukarıya doğru tabi. Tartıları ben test ederim, çünkü kilom sabittir. 40 kg. Tartıda kendinizi bu kiloda gördüğünüzü hatırlıyor musunuz? Kaç yaşındaydınız, on-oniki? Ben tam onsekiz yıldır bu rakama bakıyorum. Bazen 38 görür gibi olurum, ama gözlerim karardığı için gerisini pek hatırlamam. Sıkı bir bakımdan sonra, anca iki ayda gözüm açıldığında yine tartı 40dır. Lanet gibi bir şey diyorum bazen, biri bana dediki, yediklerin yaramasın inşallah, ve artık ne yersem yiyim etki etmiyor. İnanın yediğinizde kilo almayacağınızı bildiğiniz baklava size zevk vermiyor. Onu daha da lezzetli yapan tek şey kilo alma korkusu. Bazen arkadaşlarımla tatlıcıya gideriz. Hepsi rejimdedir ve ay biz almayalım derler. Benim ısmarladığım tatlılara bakışlarına bile hayranım onların. O kadar iştahla bakarlar ki. Bir taneyi sağa sola kaçamak bakışlar fırlatarak-kim kontrol ediyorsa onları artık bilmem- bir yerler, ben on taneden inanın o kadar zevk almam. Sonuç, o zevk onlarda kilo yapıyor, bendeyse tık yok.
Sadece tatlı değil, öğünlerim de farklıdır. Günde beş öğün yemeliyim o 40 ı sabitleyebilmek için. İki öğün atlasam ibre başlar sola kaymaya. E bu stresle de yenmiyor ki. Hayatta kalmak için yediğinizde hiç de zevkli değil. Aynı rejim gibi. Mecburi yenen kereviz gibi, ben de mecburi yağlı kavurmalar, tatlılar, hamur işleri yemek zorundayım. Hadi tatlılar neyse de şu yağlı işi pek bir canımı sıkıyor. Sevemedim gitti.
Doktorlar önce doğurunca kilo alabileceğimi söylediler. Hamileliğimde 11 kilo aldım, hepsini doğurup eve döndüm. Doktorum, ‘doğumunu ben yaptırmasam asla inanmazdım doğum yaptığına dedi, iki ay sonra doğumdan. Ben de inanamadım zaten. Bari bir kilo kalsaydı, yeterki şu lanetli ibre yerinden bir kaysın. Sonra dediler ki, otuzbeşi geçince metabolizma yavaşlarmış, kilo alabilir mişim. Otuzaltı yaşımı gelecek ay dolduruyorum ve hiçbirşey değişmedi. Yimi yıl onceki pantalonlar hala oluyor ve bundan artık nefret ediyorum. Kapıya gelen satıcıların anneniz evde yok muydu sorusundan da nefret ediyorum, çünkü evin annesi benim. Neden sanki tüm anneler kelli felli olmak zorunda? Ayrıca kelli felli olma gibi bir iddiam haşa yok. Sadece üç kilo istiyorum Çok değil, üç. Yüzüm dolsun azıcık. Biraz da göbeğim olsun. Çok değil, ayva göbeği işte. Ha bir de popom olsun istiyorum Her bir poya birer kilo, şöyle dolgun bir popo. Ne tahta ama bakışı değil, vayy, iyiymişş, bakışı istiyorum o popoya. Şimdi hala ısrarcı mısınız sıska olmakta? Madem öyle ben de sizi lanetliyeyim, Stephen King’in bir romanında çingenenin yaptığı gibi. Sıskan çıksın, sıska olll..!!!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder