Kredi kartınızı, pasaport, ehliyet ve araç ruhsatı gibi her an ihtiyacınız olabilecek belgelerinizi; nakit paranız, değerli takılarınızı; uçuş sırasında ya da uçuşunuzun hemen ardından ihtiyacınız olabilecek ilaçlarınızı; bilgisayarınız ve cep telefonunuzu; sözleşmeler, tapu, diploma gibi önemli evrak ve belgelerinizi el bagajınızda taşıyın, aklınızı onlarda bırakmayın.
Bir boomads advertorial içeriğidir.
Yaşam ve ilişkiler üzerine denemeler, gezi notları ve kitap önerileri, bir de yemek tarifi verdim mi, yok yok bu blogda:))
Hürriyet
>
2 Temmuz 2015 Perşembe
28 Mayıs 2015 Perşembe
BİLİM-KURGU - EDEBİYAT DÜNYASININ ÜVEY EVLADI
Edebiyat dünyasının iki üvey evladı var. Polisiye ve bilim-kurgu. Nedense akla hemen ucuz çizgi romanlar, beden kahramanlarının duygusuz aksiyonları, uzaylı istilaları gelir. Halbuki biraz daha yakından incelense bilim-kurgunun içerdiği yüksek yaratıcılık, hayal gücü, insan davranışları en az bir edebi eserin içeriği kadar hatta bazen fazlası. İyi bir bilim-kurgu bugünün sorunlarını geleceğe taşıyarak çözüm arar. İçinde ince bir dilden fazlası vardır. Edebi eserlerde kahramanların kader rüzgarlarında savrulması ve direnişleri dile getirilirken bilim-kurgu bunu bir adım ileriye taşır. İnsan sorumluluğunu, yaratıcılığının bedellerini, teknolojinin ağırlığında değişen insan davranışlarını inceler. Hem sosyolojik hem de teknolojik hayaller içerir. Bugünün şartlarında sadece düş olarak kabul edilenlerin gelecekte hayatımızı nasıl yönlendireceğini araştırır, sorular sorar, yanıtlar verir. Bunu yaparken de iki farklı yaklaşım kullanır. Bugün var olan bir bilimsel sorunun gelecekte ulaşabileceği sınırları ve yaratacağı problemleri incelemek -ki buna projeksiyon denir-, ya da gelecekte gerçekleşecek bir buluşun topluma, kurallarına, ahlaki yaklaşımlarına ve insan davranışlarındaki değişimine getireceği farklılıkları incelemek -spekülasyon-. Bu iki ana soru alt başlık ve konulara ayrılarak daha detaylandırılabilir. Ama burada amacım bilim-kurguyu yapısal analiz etmek değil, içerik olarak neden edebi görülmesi gerektiğini tartışmak.

Biz (Zamyatin) totaliter toplum yapısını en iyi anlatan ,Cesur Yeni Dünya (Aldous Huxley), , 1984 (George Orwel) gibi kült kitaplara ilham kaynağı olan eserdir. Topluma karşı bireyin karşı çıkışı konu alınır. Günümüzde sürekli vurgulanan toplum refahı kavramını bireyciliğin üstünde tutmanın getirebileceği son noktayı anlatır. Birey ne zaman kendinden vazgeçer?
“Ama
sadece gözüne bir şey kaçan göz, parçalanmış parmak ve ağrıyan diş kendini
hisseder ve bireyselliğini kavrar. Sağlıklı göz, parmak ve diş adeta yoktur.
Kişisel bilincin sadece bir hastalık olduğu apaçık ortada değil mi?[1]”

[1] Biz, Yevgeni Zamyatin, İthaki Yayınları : 134
[2] Ray Bradbury, Fahrenheit 451, İthaki yayınevi, s:98-99
8 Nisan 2015 Çarşamba
KÜÇÜK YAZARIN EL KİTABI- ÇOCUKLAR İÇİN ÖYKÜ YAZIM TEKNİKLERİ

Neler var kitabımda? Öncelikle ilkokul 4-ortaokul 8. sınıflar arası 10-14 yaş aralığına hitap ediyor. Yaratıcı yazarlık tekniklerini 5N1K sırası ile veriyor, tanınmış filmlerden örneklerle konuyu pekiştiriyor ve egzersizlerle çocukların kendi başlarına yaratım sürecine girmelerini sağlıyor. Sınırlı yazım teknikleriyle çocukların daha çok yazması teşvik ediliyor. Sınıflarımda kullandığım bir çok egzersiz ve tekniği bu kitapta verdim. Çocukların yazma keyfini artıran, kalitesini yükselten egzersizler olduğunu derslerimde gördüm. Kendi atölyemde kullanmadığım hiç bir bilgi ve tekniği kitaba koymadım. Ama kitaba koyamadığım daha nice örnek, egzersiz ve bilgi var, orası ayrı. Bu kitapla çocukların kendi öykülerini yazabilecek kadar teknik öğretmeyi amaçladım, umarım başarmışımdır. Çünkü aynı bilgilerle atölyemde öğrencilerim harika işlere imza atıyorlar.
Sonuçta bu kitap bir öykü yazma kılavuzudur. Çocukların hayal güçlerini kullanarak derli toplu bir hikaye yaratmalarına yardımcı olur. Daha nitelikli okumalar yapmalarına önderlik eder. Bir çok arkadaşım sadece çocukları için değil, kendileri için aldılar kitabı. Bir başlangıç yapmak istediklerini söylediler. Neden olmasın, 10 yaşında bir çocuğa bile öykü yazdırabiliyorsak siz neden yazmayasınız?
Kitaptan kısa bir giriş vererek yazımı bitireyim:
"Öykü yazmak tıpkı giyinmek gibi belli bir sıra ister. Önce
çorabınızı sonra ayakkabınızı giyersiniz, fanilanızı kazağınızın üzerine
giyemezsiniz. Öyküde de anlaşılır olmak için bir düzene ihtiyaç vardır.
Karakteri yaratmadan macerayı kuramazsınız, çatışmayı yaratmadan neden-sonuç ilişkisini
veremezsiniz O yüzden sırayla gitmek size en başından itibaren kolayca yaratma,
mantık ilişkilerini kurabilme olanağını verir.
Önce karakter yaratmakla başlayın. Kahramanınız ve
yardımcıları ortaya çıktıkça düşmanlar da belirmeye başlar. Sırada çatışma var,
düşmanla beraber artık savaşın ya da anlaşmazlığın sebepleri oluşur. Son olarak
da tüm bunları ayakta tutacak bir iskelete ihtiyacımız var. Kurgu ya da olay
örgüsü işte tam da bize bunu sağlayacak." Küçük Yazarın El Kitabı(Atölye ve okul eğitimlerimle ile ilgili detaylı bilgi için http://www.zumrutbiyiklioglu.com/)
Merakettiklerin.com
MUHTEŞEM ANTAGONİST MR. FLETCHER



İşte benim Whiplash'im, işte benim antagonistim. Belki de bir kez de bu gözle seyretmek gerek, antagoniste hakkını vererek. İyi-kötü gibi basit bir ayrımdan amaca giden her yol mubahtır diyene saygı duyma gelişimini göstererek. İyi seyirler!
Etiketler:
antagonist,
Terence fletcher,
Whiplash,
zorlamak
12 Şubat 2015 Perşembe
Çocuklar İçin PlayStation Oyunları -4
Artık yeni bir oyun konsolumuz var; Playstation 4! Teknik özelliklerine, ps3ten farkına, oyuna kattıklarına hiç girmeden-çünkü bunlar için oldukça geç kaldım, tüm oyun sitelerinde yazılıp çizildi, tartışıldı-çocuklara zararlı olmadığını düşündüğüm oyunları inceleyeceğim. Bu arada ps3ten de asla vazgeçmeyeceğim. İsterseniz öncelikle ps3ün keyifli çocuk oyunlarına bir bakalım:
1. Little Big Planet- Karting: Çılgın araba yarışlarına hoş geldiniz. Farklı pistler, LBP özgü kendin yarat seçenekleriyle sayısız kombinasyonda araç seçenekleri, çoklu oyuncu deneyimi ile harika bir oyun. Diğer LBPlerden farklı olarak bilmece çözmek yok, sadece hız ve verilen bonuslarla rakipleri eleme var!
2. Little Big Planet 3: Yeni çılgın arkadaşlarıyla Sackboy geri döndü. Hem ps3 hem de ps4 seçenekleriyle içinizi ısıtacak bir oyun. Zaten artık LBP nedir, neden sevilir gayet iyi biliyoruz. Daha üzerine ne konuşuyoruz? Alıp oynayalım hemen!
https://www.youtube.com/watch?v=ymCDdrMKPrY
LBP kendi mekanınızı ve oyununuzu yaratmak için ortam sağlar. Yaratırsınız, ve sosyal medyasında paylaşırsınız. Ve artık o bölüm herkes tarafından oynanır. Sadece oynamak değil, yaratmak ve paylaşmak istiyorsanız LBP en uygun seçenek. Gerçi bir çok oyun da buna benzer eklentiler yaptı (infamous2 gibi) ama galiba en başarılısı LBP!
The Cave yine eğlenceli ve bulmacalı bir oyun. Çoklu oyuncu seçeneği ya da online özelliği yok ama oldukça keyifli. İki kez oynadığım düşünülürse sınavı geçmiş demektir. Singstar ps4 için çıkardı. Bu oyunla karaoke yapabiliyorsunuz. Aile ve dost toplantılarında oldukça neşeli anlar yaşatıyor. Biz bir yılbaşı gecesini Singstar ile geçirmiştik ve çok eğlenmiştik.
Gelelim son bombaya! Ey ebeveyn, madem almışsın evine bu güzel aleti, bu yazıyı okuduğuna göre de meraklısın azıcık, neden kendine bir güzellik yapıp, gelmiş geçmiş en iyi oyunlardan biriyle tanışmıyorsun? Hep çocuğa hep çocuğa! Hiç bize yok mu? Olmaz mı.... İşte Uncharted serisi. Kadın-erkek milyonlarca hayranını 2007den beri konsol başına kilitleyen, ödüle doymayan serinin dördüncüsü ps4te çıkıyor. Modern Indiana Jones diyebileceğimiz Naten Drake ve arkadaşlarının maceralarını sadece oynamakla kalmayacak film gibi izleyip, içinde yaşayacaksınız. Serinin ilk üç oyunu ps3te olmakla birlikte, ps4 için tekrar düzenlenecekler ve yeni serverla online olacaklar. Bu da tekrar UC çılgınlığı yaratacak demek. Şayet elinizde ps3 varsa, hazır şu anda ucuzlamışken neden bu serinin ilk üç oyununu hafta sonunda kendinize hediye etmiyorsunuz? Unutmadan söyleyeyim UC2 Among The thieft ilk bölümünde İstanbul-Topkapı sarayını canlandırmış. Muhafızları Türkçe konuşurken duyduğunuzda şaşırmayın!
Son olarak Türkçe demişken Puppeteer'ı unutmamak gerek. Türkçe olarak satışa sunulan bu oyun masallar anlatarak maceralara sürüklüyor oyuncularını. Çoklu oyuncu seçeneği var ama pek keyif vermiyor. Yine de oyun eğlenceli.
https://www.youtube.com/watch?v=4qlEhkhDxKg
İyi oyunlar!!!
16 Eylül 2014 Salı
Ay Çarpması - Juan Ramon Biedma
Şizofren belki de beynin farklı çalışmasının en ilginç sonuçlarından biri. Şüphe, çelişki, geniş hayal gücü, çarpıtılmış ya da artık önemsenmeyen gerçekler, beynin sürekli ve düzenli kişi ve olay yaratım gücü. Olmayan kişi ve olaylar...
Juan Ramon Biedma farklı bir Sevilla dekorunda anlatmış öyküsünü, kötücül, fakir, baskıcı ve sokakta infaz yapacak kadar geri. Tabi bu tasvir tamamen Eme'nin yaratımı. Yine büyük şirketlerin arsalar ve fakir insanlarla kar ilişkileri- ki burada Eme kendini suçlamakta aslında, çünkü ailesi zengin ve belki de bu işi yapanlardan biri, Sabato / Tobasa çevrimi- Nasca çizgileri ve Peru - burada Eme'nin ailesinin böyle bir kazıda öldüğünü hissediyoruz, en azından ben, kesin bir anlatım yok- piramidin tüm kötücüllüğü buradan geliyor belki de.
Karmaşık bir kitap, anlatım basit ama bir şizofrenin düşünceleri kadar mantıklı bir sira takip ediyor. Yıllar önce okuduğum "Sana Gül Bahçesi Vadetmedim" den sonraki ilk çarpıcı şizofren kahraman.
Bir iki kitap eleştirisi okudum, açıkçası aynı kitabı mı okuduk anlamadım, demek ki gerçekten herkeste farklı bir öykü uyandırıyor. Bence siz de okuyup bu kafası karışık gruba katılın. Böyle bir bakış açısı sağlıklı kafayla kolay kolay yakalanamaz zira.
İyi okumalar,
14 Temmuz 2014 Pazartesi
HAYATA KARŞI PASİF DİRENİŞİN ÖYKÜSÜ-KATİP BARTLEBY
"Yapmamayı tercih ederim." Edebiyatın belki de en ünlü diyalogundan birisidir Katip Bartleby'nin bu cümlesi. Wall Street'de bir noterde yazıların kopyalarını çıkarmak için işe başlayan Katip Bartleby'nin ünlü pasif direniş öyküsü. O kadar ikna edici ve karşı konulamaz olarak iş yapmayı reddeder ki, işveren değil ona iş yaptırmak, ondan kurtulabilmek için işyerini taşımak zorunda kalır. Zira pasif direnişçi katibimiz sadece iş yapmamakla kalmaz, yerleştiği mekanından da çıkmak istemez. Kendisinden istenenlere " yapmamayı tercih ederim" diyerek yanıtlayan bu ilginç kişilik anlatıcı avukatı da çok etkiler. O kadar ki, kendisini ona karşı sorumlu hisseder, iş yapmamasına rağmen parasını ödemeye devam eder, iş yerini taşıdıktan sonra yeni kiracılara zorluk çıkardığında onunla konuşmaya gelir, son noktada da hapse atıldığında onunla özel ilgilenilmesini istediği için gardiyanlara para dahi verir. Ancak Bartleby o kadar ilerletir ki direnişini, sadece çalışmamak değil, yaşamamak olur hedefi. Yemek yemeği keser, insanlarla ilişkisini bitirir, zorlayanlara ise "tercih etmediğini" söyler. Son noktada yaşamamayı tercih ederek ölür.
Herman Melville'nin bu çok ünlü öyküsünün konusu kısaca bu. Peki onu kült yapan ne? Çünkü o bir öncü, yapmayarak karşı çıkan, bir isyankar. O dönemin "Duran Adam"ı. Yalnız Oblomov ile asla kıyaslamayalım, çünkü biri tembellikten yapmaz, diğeri tercih etmediğinden. Kim bilir, belki de Gandhi bu öyküden etkilenmiştir ve İngilizlere karşı pasif direnişini başlatmıştır.
Bu öykü tüm edebiyata esin kaynağı olmuş. Kafka, Camus kendi eserlerinde bu pasif direnişi bir şekilde yaşatmışlar. Belki de büyük okumalara geçmeden bu küçük öyküyü okuyup anlamak gerek. Çünkü tohum olan bu ve bir sürü ağacı içinden çıkarmış.
Açıkçası son seçimlerde oy vermeyen kitleyi Katip Bartleby'e benzetiyorum. Bazen hiç bir şey yapmamak çok şey anlatabiliyor, aynı Duran Adam gibi...
Sinemaya da aktarılan bu öyküyü okumadan geçmeyin. Kısa, basit ama yüklü. Her edebiyat severin bilmesi gereken bir öykü.
İyi okumalar,
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)