
1960lı yılların Amerika'sında bu fikirler gerçekten cüretkar. Gerçi 2014 yılının Türkiye'sinde halen cüretkar, halen zor, halen çoğu aile için kabul edilemez. Gençlik yıllarımda ne çok kafa yormuş ne çok tartışmıştım. Seçimlerimi toplum dayatmalarına göre mi kendi tercihlerime göre mi yapmalıydım? Hayatımı kim kontrol ediyordu, komşu ve inançlar mı yoksa kendi mantığım ve fikirlerim mi? Peki hayat benimse, istediğim gibi de davranırsam, ailem beni hala kabul edebilecek miydi? Ya da bu ikilem benim sırça fanusumu yaratacak mıydı? 17 yaşında ailemden uzağa yerleşip ODTÜ gibi özgür bir okulda okuyor olmak çok yardımcı oldu tabi. Ama 30lu yaşlarda aynı fanusa neredeyse girmek üzere olduğumu sanırım bir tek ben biliyorum.

Evlilik olmadan yapılan seks hamilelik riski sebebiyle kadına yasaktır. Evlenmeme hakkı yoktur kadının, ya da geç evlenme. Biyolojik saat işlemekte, aman çocuk doğurma yaşını geçme sakın, kimse almaz seni. Ya da çocuk doğurmama hakkı yoktur evliyse , kocası isterse mecbur, aksi bile düşünülemez.
"Buddy Willard'ın baştan çıkarıldığını öğrendiğimden beri bakireliğimi boynuma asılmış bir değirmentaşı gibi taşıyordum. Benim için öyle uzun süredir, öylesine önemli bir konu olmuştu ki onu her ne pahasına olursa olsun korumak bir alışkanlık haline gelmişti. Onu beş yıldır koruyordum ve artık sıkılmıştım."s:235

"Belki de gerçekten evlenip çocuk doğurduktan sonra insanın beyni yıkanmış gibi oluyor ve ondan sonra özel bir totaliter devletin kölesi gibi duyuları körlenerek yaşayıp gidiyordu." (s.90)
Ne zorluklarla okunmuş okullar, ne değerli diplomalar çocuk doğunca duvara asılıp kalmıyor mu? Kariyer sahibi olmaya odaklı o ince topuklu, hırslı kızlar, çocuktan sonra dondurma kaplarına köfte istifler hale gelen ev kadınlarına dönüşmüyorlar mı? Toplu bir körleşme mi bu?
''sırça fanusun içinde ölü bir bebek gibi tıkanıp kalmış biri için dünyanın kendisi kötü bir düştür.''
Sırça fanustan çıkmak kurtuluş mu? Toplum kuralları bu kadar akıldan uzakken, içsel çatışmayı alenen tetiklerken, baştan ölmüş, kaybetmiş, yenilmiş olmuyor muyuz? Ya da bu kabusu kabullenip devam etmek, yaşayan ölüden farksız. Belki de fanusun içindeki ölü bebek, dışardaki kabusta hayatta kalmaya çalışandan çok daha canlı, kim bilir?
İyi Okumalar!