Beni eskiden beri tanıyan arkadaşlarım çok iyi bilirler, hep bir hayalim vardı, küçük bir Vespa alıp işime onunla gidip gelmek. Bunu dile getirdiğimde yıl 1999-2000 lerdi. Evimle işim de yakındı birbirine. Ama ne Vespa alıp binebildim, ne de bu zevkime vakit ayırabildim. Ta ki iki hafta önce Bumerang ekibinden telefon gelene kadar. Beni Vespa Academy'nin eğitimine davet ediyorlardı. Oniki yıllık bir gecikmeyle hayallerim gerçek mi oluyordu ne? Hiç düşünmeden kabul ettim. Niye düşüneyim ki, bu hayatta her şey denemeye değer! Hele ki içinde Vespa varsa.....
Ulus yokuşundaki Vespa Academy'e sözleştiğimiz saatte gittim. İlk gördüğüm manzara;
Nasıl, muhteşem değil mi? İnsan bu sevimli şeylere binip gitmek istiyor. Ama yook, öyle kolay değil. Herşeyin başı eğitim. Eğitmenlerimiz geliyor ve ilk bilgileri veriyorlar. Vitesli vitessiz motorlar, gaz, fren, kontak, trafik kuralları gibi temel bilgiler bunlar. Sonra ilk soru geliyor; aranızda bisiklete binmeyi bilmeyen var mı? Tek bir el havada, bilin bakalım kimin eli bu? BEEENNN!! Evet hayalci biriyim, bisiklete binmeden motor hayali kuran bir düşleyiciyim hem de:)) Yürüyemiyorum ama koşabilirim, öyle mi? Neyse, eğitimcimiz 'sizi ayıralım önce' diyerek beni gruptan hafifçe uzaklaştırdı. Ama ben azimliyim. Önce kontak, sol el dört parmak fren, sağ el iki parmak fren, kızaktan indin mi sol elle fren sık, marş bas! Ayaklar yerde. Sorusu olan var mı diye sordu eğitimcimiz, elimi kaldırdım, ya ayaklar yere basmıyorsa hocam? Bana şöyle bir bakan eğitimcimiz beni ikinci kere yana ayırdı, çünkü bilin bakalım kimin ayakları yere değmiyor? BEEENNN! Ama halen moralim bozulmuş değil, ne var azıcık kısaysam? Koskoca Vespa ufak biri için motor üretemiyor mu? İkinci kez yana ayrılmış biri olarak fazlasıyla neşeli bir şekilde güvenlik aksesuarlarımı taktım.
Kaskım da var ama onu en sona sakladım, çok ağır zira. Bu arada dizlikler muhteşem, dizinizi kıvırınca onlar da kıvrılıyor. Robocop misali. Nasıl, çok şık değil mi? Unutmadan konuyla ilgili motivasyon t-shirtümü es geçmeyelim:))
Bumerang'ın bu etkinlik için seçtiği sekiz blogger'ın beşi ilk resimde görülen davetkar Vespa'lara binmeye davet edildiler. Kalan üçten biri zaten ilk tur eğitimi, motor kullandığı için bildiğinden sahaya çıkmadı, diğeri kendini çok iyi bildiğinden 'ben anca arkaya binerim, kullanamam' dedi ve kenara çekildi. Üçüncü kimdi bilin bakalım? İki kez yana ayrılan ben! Olsun, eğitimcimiz yanıma gelip beni ayrıca eğiteceğini söylediğinde rahatlayıp blogger arkadaşlarıma odaklandım.
İşte kenara kibarca ayrıldığım an:)) Cesur bloggerlar
Kaan Göktaş, Yılmaz Asan, Ahmet Doğdu, Ceren Günay, Özgehan Omac, Koray Öksüztepe, Gulden Kaygısız, ve Hilal Meriç…
Hepsi önce Vespa'lara bindiler, kontak, fren, kızak, marş ve sırayla önümden geçmeye başladılar. Bir tane fire olmaz mı? Yok kardeşim, hepsi de takır takır bindi, gitti, daha da önemlisi dönüş yapıp geri gelebildi. Ya bloggerlarımız yetenekliydi, ya da eğitimcimiz canavar gibiydi. Bu sorunun yanıtı ise benim motor üstündeki başarımla yanıtlanacaktı. Şayet iş hocadaysa beni de uçurmalı değil mi?
Kaan Göktaş, Yılmaz Asan, Ahmet Doğdu, Ceren Günay, Özgehan Omac, Koray Öksüztepe, Gulden Kaygısız, ve Hilal Meriç…
Hepsi önce Vespa'lara bindiler, kontak, fren, kızak, marş ve sırayla önümden geçmeye başladılar. Bir tane fire olmaz mı? Yok kardeşim, hepsi de takır takır bindi, gitti, daha da önemlisi dönüş yapıp geri gelebildi. Ya bloggerlarımız yetenekliydi, ya da eğitimcimiz canavar gibiydi. Bu sorunun yanıtı ise benim motor üstündeki başarımla yanıtlanacaktı. Şayet iş hocadaysa beni de uçurmalı değil mi?
Sıra bana geldiğinde içinde panik sözcüğü geçen beş farklı cümle söylenmişti zaten. Eğitimcimiz her ne kadar olumlu cümleler kurduysa da beyin işte bu, sadece panik kısmı kaldı aklımda. Artık ben panik biriydim. Yine de bindim tabi Vespa'ma, üstelik benim için getirilen daha kısa olan Vespa'ma. Ayaklarım yere değdi, ohh dedim, en azından durabileceğim. Neyse, siz de panik olmayın, önce sadece arkaya bindim, denge olayını kapmak için. Ne yalan söyleyim, arkada olmak tam bana göreymiş. Motorla yağ gibi gittik, canavar gibi virajı döndük, dünyanın en kolay işiymiş havasına girdik! İki turdan sonra sıra geldi mi bu işi tek başına yapmaya, hadi bakalım. Sizi fazla merakta bırakmayayım, tek başıma 30 metre falan gidebilmişimdir heralde, hatırlamıyorum ama. Tek düşündüğüm sağ elimin altındaki gazın öne doğru mu yoksa arkaya doğru mu büküldüğünde arttığıydı. Yani sevgili okuyucu, ben panikten motorun a-be-ce'sini bile silmişim aklımdan. Siz siz olun, unutmayın. Hatta şimdi bile zorlamama rağmen kendimi hatırlayamadım. Ama neyi hatırlıyorum
biliyor musunuz, motorla gitmenin keyfini. Yani başkası anlatsa inanmazdım yemin ederim. Ama rüzgarı yüzünde hissetmenin başkalığını nasıl anlatabilirim ki? Belki kayakla benzetebilirim. Ama bu çok daha konforlu ve eforsuz. Ne diyebilirim ki, tüm kullananların yüzündeki o gülümseme hala gözümün önünde.
Bendeki bu bisiklet eksiği olmasaydı şimdi ben de o gülümsemeye sahip olacaktım, ah baba, sen yaktın beni, düşerim diye hiç izin vermedin bisiklete, bak hayatımın deneyimi ellerimden kaçıp gitti. Gitti mi gerçekten?
Resimdeki ne yazıkki ben değilim.....
Hayır, benim oğlanın bisikletine el atıyorum şimdi, iki hafta çalışayım bakın ben nasıl binerim bu Vespa'ya. Biraz takipçisiysen blogumun, asla pes etmediğimi de bilirsin. Gelecek ay oğlumla beraber ders alacağız. Ama önce şu bisiklet işini halledeyim. Oh, okullar da açıldı, bisiklet bana kaldı, yaşasın iki tekerleğin zaferi, yaşasın Vespa'nın bana yaşattığı Moto-Aşk. Takipte kal sevgili okuyucu, çok yakında rüzgarın kızı bildirmeye başlayabilir motorun üstünden, Catwalk bu, belli olmaz:))